GAZİANTEP DÜŞÜNCE FORUMU
2025 - YAYIN - AJANDA
FORUM DOKUMANLARI
Gaziantep Düşünce Forumu 2025

İslam Dünyası Nereye?

-Güçlü bir gelecek için perspektif-

22-24 Ekim 2025/Gaziantep

 

İnsanlık, ikinci bin yılın sonlarına doğru önemli dönüm noktalarına tanıklık etti. 20. yüzyılın ilk yarısında meydana gelen iki dünya savaşı ve diğer kanlı çatışmalar, insan ve maddi kaynaklar bakımından büyük kayıplara yol açtı. Bu gelişmeler, insanlığın benzer felaketler yaşamasını önleyecek normların ve kurumların ihdas edilmesiyle sonuçlanmıştı. Ancak kısa bir zaman sonra bu norm ve kurumların, büyük güçleri, uluslararası sistemin başat aktörleri haline getirdiği ve yeni bir emperyal düzene yol açtığı anlaşıldı. 2. Dünya savaşından sonra oluşan çift kutuplu sistem, dünya ülkelerini bu iki kutuptan birisini tercih etmeye zorlamakla kalmadı, dünya halklarını da bu iki kutbun temsil ettiği değerleri (kapitalizm ve sosyalizm) benimsemeye mecbur bıraktı. Daha sonra gelen ve ABD’yi işaret eden tek kutuplu dünya sisteminin yürürlükte olduğu dönem, geri kalmış ülkeler ve dünya halkları açısından bir şeyi değiştirmedi. Sömürüye, işgale ve baskıya dayalı emperyal hedeflerin, tek kutuplu sistemin değişmeyen karakteri olduğu, sayısız gelişmeyle test edildi. Son olarak İsrail’in, ABD ve çoğu Avrupa ülkesinin desteğiyle sürdürdüğü Gazze katliamları, Batının evrensel normları temsil edebilecek bir ahlaki düzen oluşturamayacağını pekiştirdi. Ahlaki üstünlüğünü kaybeden güçlerin insanlık nezdinde düştüğü durum, küresel siyasetin değer ve inanç düzeyinde de ciddi bir itibar krizi yaşadığını kanıtladı.

 

Küresel sistemin, egemen güçlerin belirlediği kurallar doğrultusunda işlemesi, bu güçlerin zamanla güvenilirliklerini ve ahlaki meşruiyetlerini kaybetmelerine neden oldu. Zira bu güçlerin çıkarları tehlikeye girdiğinde, savunduklarını iddia ettikleri ahlaki, hukuki ve insani değerleri kolaylıkla göz ardı ettikleri açıkça görüldü. Bu ikiyüzlü tutum, insanlık vicdanında derin bir kriz yaratmış; küresel ölçekte ise sosyal ilişkileri, değerler sistemini, haklar düzenini ve medeniyet anlayışını sarsmıştır.

 

Bugün, farklı güçlerin öne çıktığı ve yeni kutupların oluştuğu bir dönemin eşiğinde bulunmaktayız. Bu yeni aktörler, geleneksel norm ve araçlardan farklı olarak; medeniyet, siyaset, ekonomi, çevre, ahlak ve uluslararası ilişkiler alanlarında alternatif kavramsal çerçeveler ve egemenlik araçları geliştirmektedir. Buna bağlı olarak halklar da yeniden ayağa kalkmış, konvansiyonel dönem kategorilerinin dışına çıkarak düşünme ve sorgulama imkânına kavuşmuş durumdadırlar. Yeni dönem, bir yandan toplumları, geleceklerini yeniden güçlü bir şekilde düşünmeye sevk ederken diğer taraftan maruz kaldıkları baskı ve adaletsizliklere karşı hak ve hukuk mücadelesine girişmelerine fırsat sunmaktadır.

 

Önümüzde duran yeni eşik, İslam dünyasını, yeni bir düzen arayışındaki uluslararası sistemin başat aktörlerinden biri olmaya zorluyor. İslam ülkelerinin dünyada kurulacak yeni düzenin kilit aktörü haline gelmesinde, bu coğrafyanın stratejik konumu, sahip olduğu enerji kaynakları, doğal zenginlikleri ve beşeri sermayesinin büyük bir önemi vardır. Ancak bize göre en önemli faktör, bütün bu imkânları, insanların özgürlük, adalet, hukuk ve merhamet ihtiyaçları için kullanmak isteyen bir inanç ve ahlak sisteminin taşıdığı potansiyel güçtür.

 

Kendimiz ve bütün insanlık için daha iyi bir gelecek inşa etmenin temel şartı, geleceğin güçlü bir “ahlaki donanım” ve “stratejik hazırlık” yoluyla şekillendirilebileceğini idrak etmektir. Bu doğrultuda İslam dünyasında yaşanan zihinsel dönüşümü analiz etmek, toplumsal gelişme süreçlerinde etkili olan bireysel, kurumsal ve doktriner teşebbüsleri incelemek, krize neden olan unsurları belirlemek ve son olarak gelecek vadeden hayat alanlarını büyütmek için çaba göstermek ertelenemez bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı karşılamak için yola koyulan herkesin, İslam dünyasında yaşanan problemlerin sadece iç ya da dış faktörlere bağlı olarak açıklanamayacağını, karşımızda iç ve dış faktörlerin iç içe geçtiği ve birbirine dayandığı çok katmanlı bir zorluğun olduğunu fark etmesi kaçınılmazdır. O halde stratejik düşünme, iç ve dış faktörlerin, özne ve nesnenin, birey ve toplumun iç içe geçtiği yeni bir denklem kurmayı gerektirmektedir. Nitekim Berlin Duvarı'nın yıkılmasından, Irak'ın işgaline, Gazze savaşına ve Arap Baharı'na kadar tanık olduğumuz dönüşümlerde, iç ve dış etkenlerin karşılıklı etkileşimi açıkça görülmektedir.

 

Bu nedenle, değişim umudunu yalnızca İslam dünyasındaki iç sorunların çözülmesine (iç faktörler) bağlamak veya sadece uluslararası koşulların elverişli hale gelmesini beklemek ne doğru bir iddiadır ne de gerçekçi bir seçenektir. Kaldı ki değişen uluslararası koşulların daha yıkıcı bir emperyal sistem üretmeyeceğinin teminatı da yoktur. Yeni güç dengeleri ve çok uluslu şirketler arasındaki küresel rekabetin geleceği daha belirsiz hale getirdiği bir ortamda böyle bir beklenti, hiç de gerçekçi durmamaktadır. O halde, bir yandan karşılaştığımız zorlukların doğasına diğer yandan konumumuza ve rolümüze uygun, kendi belirlediğimiz öncelikler doğrultusunda hazırlık yapmayı hedefleyen bilinçli bir strateji benimsememiz gerekiyor. Bu hazırlığın itici gücü, sağduyu ve fıtratın insanlığın ortak paydası olduğu ve sorumluluklarımızın çerçevesini tüm insanları ve doğal dünyayı kapsayacak şekilde belirlediği inancıdır.

 

Bu nedenle İslam dünyası, aile ve eğitimden başlayarak siyaset, ekonomi ve teknoloji, sağlık, kültür ve kalkınmaya kadar çeşitli alanlarda uzun vadeli planlar geliştirmeli, bunların uygulanması için katı kurallar koymalıdır. Yaşanan tecrübeler, geleceği, geçmişin gurur tablolarına atıfla ya da hamasetle şekillendiremeyeceğimizi defalarca acı şekilde kanıtlamıştır. Aksine, İslam ümmeti ve bir bütün olarak insanlık için parlak bir gelecek yaratmak amacıyla hakikat ve samimiyete dayalı eylemin eşlik ettiği bilinç ve öngörüye dayalı stratejik planlara ihtiyaç vardır. Bu da âlimlerin, düşünürlerin, entelektüellerin, karar alıcıların, uzmanların, teknokratların, finans ve ekonomi adamlarının, kadınların, gençlerin, resmî kurumların, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin, bilimsel merkezlerin ve düşünce kuruluşlarının katıldığı sorumlu bir eylem çerçevesinin geliştirilmesini gerektirir. Her birey ve her kurum hem planlamada hem de doğrudan uygulamada etkili bir aktöre dönüşmelidir.

Bu bağlamda Gaziantep Forumu, temel meseleleri kapsamlı bir stratejik perspektif çerçevesinde tartışmak üzere bu yılın temasını “İslam Dünyası Nereye? -Güçlü bir gelecek için perspektif- olarak belirlemiştir. Bu uluslararası toplantı, dünyanın dört bir yanından âlimleri, düşünürleri ve sivil toplum temsilcilerini bir araya getirerek, geleceğe odaklanan yapıcı ve kapsayıcı bir diyalog ortamı oluşturmayı hedeflemektedir.

Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (GİBTÜ) tarafından her yıl düzenlenen forumda geçen sene “İslam Dünyasında İletişim ve Güven Arayışı” konusu ele alınmış, foruma yerel ve uluslararası düzeyde önde gelen çok sayıda kişi ve kurum katılmıştı. Bu yılki forumun da benzer bir ilgi ve katılımla karşılanması beklenmektedir.

 

play_arrowCanlı İzle
arrow_upward
ok